Emanet
Fare
Yûsuf
adında gezgin bir zât, Zünnûn-i
Mısrî hazretlerinin İsm-i âzamı bildiğini öğrenince, Mısır’a gitti.
Huzûruna varınca, önceleri iltifat görmedi. Sonra huzûra kabûl edildi
ve Zünnûn-i Mısrî hazretlerine bir sene hizmet etti. Bir gün ona;
- Ey
üstâd, sana bir sene hizmet ettim, artık hakkımı vermen gerekir. Senin
İsm-i âzamı bildiğini söylediler. Onu, benden iyi emânet edeceğin bir
başka kimse olmayacağını bilirsin,dedi. Sükût etti. Ona cevap
vermedi. Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendile sarılmış bir
şey çıkardı. Ona;
- Fustat’ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil
mi?” diye sorunca;
- Evet, dedi.
Zünnûn hazretleri ona;
- İşte bunu ona
götür. dedi.
O da sarılı tabağı aldı, giderken;
- Zünnûn-i Mısrî gibi
bir zât hediye gönderiyor. Acabâ nedir, ne kadar kıymetlidir? diye
düşündü. Merakını yenemeyerek tabağı açtı. İçinden bir fare fırladı ve
kaçıp kayboldu. Bu duruma kızarak, Zünnûn-i Mısrî'nin yanına geldi.
Zünnûn-i Mısrî ona;
- Biz seni denedik. Sana bir fâre emânet ettik, ona
hıyânet ettin. Hiç sana İsm-i âzamı güvenip teslim edebilir miyim?
dedi.